Şiirlerim

Zeugma’nın Gölgesinde Ölçüler ve Öyküler-3 / vahide uğur


PAZARTESİ YAZILARI

3-KISKANMAK
Kıskanmak,ölümlü insana ölümsüz davranışlar bırakır mı Bediâ?..

Osmanlı aristokrasisi sayılabilecek bir çevrede büyümüş,konak kültürünün şekillendirdiği bir yazar olmasına rağmen pek çok kaynakta cumhuriyetin ilk marjinali olarak tanımlanan Nahit Sırrı Örik’in,çok beğendiğim bir sözünü yazmışım edebiyat andacıma:

''Maluma her şey hatır ve gönülle olmakla berdevam.Bu hususta devr-i istibdatın devr-i hürriyetten devr-i hürriyetin de devr-i cumhuriyetten asla farkları bulunmamaktadır.’’  Hem Osmanlı’nın bitişini hem cumhuriyetin kuruluşunu görmüş bir yazarımızın bu cümlesini okudukça;toplumdaki etik ayarların bozulması halinde, rejimlerin birbirinden pek de farkının kalmayacağı çıkarımını yapmışım. Daha iyi tanımak için okuduğum bazı eserlerinden notlar alıp, biyografisine göz attıktan sonra da ‘değeri bilinmemiş mühim yazarlar’ listesine üzülerek almışım Nahit Sırrı Örik’in adını.1960’ta kaybettiğimiz bu yazarımızın, romanlarında kullandığı anahtar sözcük olan ‘ihanet’in, edebiyatçılar arasındaki farklı yüzlerini kızıp kızararak not almışım: Beş hececilerimizden Yusuf Ziya, N.S.Örik için ‘pantolonlu ceketli bir kız’ diye bahsetmekle kalmamış Akbaba dergisinde şöyle yazmış:

Kırıtarak gelirken uzaktan Nahit Sırrı

Sanırım pantolonlu ceketli bir kız gelir!

Bilinmeyen Yaşamlarıyla Saraylılar adlı (sonraları İş Bankası Kültür Yayınlarından  2002’de çıkan) kitabına bakarak Tahir Alangu, sarayla yakın ilişkisi olan bir aileden geldiği için Osmanoğulları kadınlarının muhabbetini kazanmış bu yazarımızın dilini eleştirerek edebiyat tarihi jargonuna yeni bir deyim kazandırmış: konak Türkçesi. Yaşar Nabi ise N.Sırrı Örik’in dilinin anlaşılmama sebebini, Osmanlıcayı ve Fransızcayı kitaptan öğrenen bir yazar olmasına bağlamış:(Nayır, 1972:34)

‘’Her şeyden evvel, Türkçeyi iyice öğrenmeye muhtaç olan bu muharrir, Fransızca hikayelerini Türkçe olarak kaleme alsa belki düzgün cümle yapmaya daha çok alışacaktı. Fakat Nahit Sırrı’nın Türkçesi gittikçe tekamül göstermezse eserlerini Fransızca yazmasını bütün dostları tavsiye edeceklerdir.’’(Resimli Uyanış,1935)

Kısacası; N.Sırrı’nın Fransızca yüzünden yaşayan Türkçeye,konak Türkçesi yüzünden de modern Türkçe’ye yabancılaştığını ve bu yüzden de eserlerini Fransızca yazmasını tavsiye ediyorlar edebiyatçı arkadaşları!

Fakültedeyken, Nahit Sırrı’nın eserlerinin dilini inceliyordum.Sonradan eserin başka yönlerinden etkilenmeye başladım.Kişisel gelişim kitaplarının etkisiyle olsa gerek, insan psikolojisine ait izleklerin edebi gücünden faydalanarak,toplum psikolojisine yarar sağlamanın mümkün olup olmayacağı konusuna yoğunlaştım. Çünkü bu romanda kıskanılan şey 'kişi' değil ‘güzellik’ kavramıydı! Romanın kadın kahramanı Seniha,ağabeyi Halit’in güzelliğini kıskanmakta ve onun yaşamını yok etmeye çalışmaktadır.Hatta daha sonraları kendisindeki bu noksanlığın hastalıklı hisleriyle Mükerrem ve Nüzhet’in de güzelliğini kıskanmaya başlar. Fethi Naci,bir makalesinde eserle ilgili şu saptamayı yapar: ‘’ Bu roman ilk bakışta,19.yy Fransız romanlarını andırıyor ama aslında çok farklı; Fransız romanlarında genellikle karı,koca,aşık üçlüsü vardır.Kıskanmak romanında ise bu 'karı-koca-aşık' üçlüsüne,kaderçizici yönetmen işlevi yüklenen dördüncü bir kişi eklenmiştir işte bu kişi, romanın gerçek kahramanı Türk romanlarında eşi benzeri bulunmayan Seniha’dır.’’

Kadınlarla konak muhabbetleri N.S.Örik’in düşünce dünyasında nasıl izler bıraktı bilmiyoruz ancak bildiğimiz şu; aşkın bencil yüzü olan ‘kıskançlık’ ve kıskançlığın aksesuarları olan kin, nefret, narsisizm gibi kavramlar,roman üzerinden pek çok edebiyatçıya yüksek lisansta tez konusu olmuş. Benim de  epeyce etkilendiğim romanında N.S.Örik, kıskançlık temasını sevgilinin kalbinden alıp ,beklemediğim bir yere, bir kız kardeşin kalbine taşımıştı. Ağabeyinin yaşamını mahvetmeye çalışan Seniha; Nüzhet’in ölümüne, Mükerrem’in de metres hayatı yaşamasına sebep olmuş ve bundan da en ufak bir pişmanlık duymamıştı.Seniha’yı bu kadar kötü yapan cümleyi bulmamla, etrafımızda bu türden çok insan olduğunu anlamam aynı anda oldu…

Edebiyatın hemen her türünde eser vermiş bir yazarın hak ettiği değere bu denli geç kavuşmasına içerlesem de Selim İleri başta olmak üzere, Nahit Sırrı Örik’i,edebiyatçı kişiliği ve harika eserleriyle bize unutturmak istemeyen güzel kalemleri saygıyla anarak beyaz perdeyi aralıyorum.

1946’da yazılan ‘Kıskanmak’ romanının,Altın Portakallı yönetmenimiz Zeki Demirkubuz’a ilham olup 2009’da aynı adla film çektirdiğini görüyoruz.Hamlet nasıl hala günümüzü anlatıyorsa, N.Sırrı da  ‘bedeni evrim geçiren ama ruhu aynı kalan bir insan’ olgusunu, en doğal anlatımla edebiyata kazandırmıştır diye düşünen yönetmenimiz;çirkinliğin yazgısına boyun eğmeyip güzelliğin kaderini çizen Seniha’yı anlatır bu filminde.

Her ne kadar F.Nietzsche : ‘’Tüm ölümlü şeyler sadece bir benzetmedir! Ve şairler çok yalan söyler!’’dese de kıskançlık konusunda doğru söylediğine inandığım Nazım Hikmet’in 8 Ekim 1945’te Piraye’ye yazdığı şiire gidiyorum:

‘’Çekilmez bir adam oldum yine:

Uykusuz,aksi,nalet.

Bir bakıyorsun ki

Ana avrat söver gibi

Azgın bir hayvanı döver gibi …’’

şiirinde dürüstçe anlattığı davranışlarının sebebini de kıskançlığa bağlayacaktır yalan söylemeyen şair:

‘’Yine her seferki gibi haksızım.

Sebep yok,

Olması da imkansız.

Bu yaptığım iş ayıp, rezalet.

Fakat elimde değil

Seni kıskanıyorum

Beni affet! ‘’

N.Hikmet

''Kıskanmak,ölümlü insana ölümsüz davranışlar bırakırmış Bedia...''(Bedia romanından)

Zeugma'nın Gölgesinde Ölçüler ve Öyküler / vahide uğur

 

0 Yorum


Yorum Bırak

Eposta adresiniz yayınlanmayacaktır. Lütfen zorunlu alanları doldurunuz. *

*