Şiirlerim
Zeugma’nın Gölgesinde Ölçüler ve Öyküler -8 / vahide uğur
"Bütün sorun neydi,biliyor musun Bedia?
Biz kolay'ı seviyorduk,dünya o kadar kolay bir yer değildi."
PAZARTESİ YAZILARI
8-TAHTA PERDE
Andaç sayfalarını çevirirken,doksanların sinema ve televizyon filmleriyle ilgili yazdıklarıma bakıp uzun süre öylece kalakaldım.İzlerken hem korkup hem sevdiğimiz aslan adamlı bir dizi vardı,Vincent’in Catherine’e olan aşkının anlatıldığı: Güzel ve Çirkin...Mumlarla aydınlatılmış klasik mobilyalı bol kitaplı mağarası,kolları işlemeli gömleği ve cesur bir yüreği vardı bu dizideki aslan adamın.Yer altındaki yaşamı,bir diziden yola çıkarak betimleyen o eski yazılarımı düzenlerken, kendi korkularımın ve kendi dünyamın merkezine doğru bir yolculuğa çıkıyordum...
Aynı yıllarda okuduğum J.Verne’in ‘’Dünyanın Merkezine Yolculuk’’ kitabından sonra daha da belirginleşen ve bir tez’e göre zor doğumların sonunda dünyaya gelen tüm bebeklerin yaşadığı klostrofobiye doğru bir yolculuktu bu...
Sinemalarda koridor kenarlarını,uçak ve arabalarda cam kenarlarını tercih ederken üzerinde çok durmadığım klostrofobim; kilometrelerce süren tünellerde kimselere belli etmemek için kulaklıktan müzik dinleyip gözümü kapattığım günleri anımsatmaya başlamıştı.Öldükten sonra gömülmek yerine yakılmayı vasiyet eden çoğu insanın karar verme gücünü bu korkudan aldığını da öğrendikten sonra,klostrofobi türlerini okumayı bırakıp J.Verne’in kitabındaki yolculuğa yeniden çıkıyordum.
Celal Şengör’ün çocukken okuyup jeolog olmaya karar verdiği J.Verne’in bu kitabında ben kendimi hangi karakterle özdeşleştirmiştim acaba,diye hatırlamaya çalıştım.Kendimi kimi zaman sınırsız hayal gücüne sahip ayrıksı(eksantrik)profesörün, kimi zaman yardımcısı İzlandalı Hans’ın,kimi zaman da profesörün mağarada başını vurup bayılan yeğeninin yerine koymuş olmalıydım…
Okuduğum yıllarda hiç bitmeyecek sandığım; bir yanardağ tepesinde başlayıp başka bir yanardağ tepesinde biten ‘Dünyanın Merkezine Yolculuk’ romanı ellerimin arasındaydı.Yaşadığı dünya formundan sürekli uzaklaşmaya çalışan öngörü zengini J.Verne’in yazdığı bu eseri,bilim kurgu kültüründeki yeri yadsınamaz diğer romanların yanına koymak üzere ayağa kalktım.Kitabı koyacağım rafın önünde,çok uzaklara bakan bir kadın öylece duruyordu.Nereye baktığını ne düşündüğünü anlamak için sessizce kokulu mumların yandığı,defter ve kağıtlarla dolu masama geri yöneldim;
''Bu büyük kentte hayatım
koca bir karmaşa
ve bir sürü tehlikeden ibaret
ben sade bir hayat nedir bilmiyorum ki'' dedi Catherine…
Konuşan kadının Catherine olduğunu,yüzünü göstermeden kapıda hareketsiz duran Vincent’i görünce anlamıştım.
‘’bir sır taşıyorsun sen
bu sırrı aşmanın bedeli senin yalnızlığın,
aramızdaki bağ ve düşlerimiz;
düşlerimiz diğer düşlerin pahasına var olabilir.’’ dedi Vincent…
Güneşten aldığı sırla parlayan bir ay ışığında varlığını birbirine borçlu olan Güzel ve Çirkin birlikte çekip gittiler odadan.Bu oda bana bir tünel gibi görünmeye başlamıştı artık. Bir düş görmüş olmalıyım, diye düşünüyordum ki J.Verne’in hayran olduğu Edgar A. Poe geldi ve Vincent’in odadan gitmeden önce söylediği sözleri doğrularcasına:
‘’Bir düş’ün içinde bir düş mü bütün gördüğümüz ve göründüğümüz’’ dedi.
Gittikçe dar bir tünele benzeyen bu odaya ağlamaklı ve korkmuş halde Bedia çıktı geldi:
''Karşısında
sonu gelmez sözler ettiğim kaderim
ayakta beklemede…
indirmek istiyor
tahta perdeyi üstüme
ucundan bir gedik bile açmamış…
beni tüketmek
bir mezarda sıska bırakmak istiyor!
pusuda bekliyor beni,sabırsızlanıyor.
Ucundan bir gedik bile açmamış!..'' dedi ağlamaklı ve diğerleri gibi çıkıp gitti.
0 Yorum